www.islamastrolojisi.com "Adalet denge ve huzurun temelidir"

FATİHA EYLEM MANİFESTOSU www.islamastrolojisi.com
1-Etiklik (Eunsü)
2-Müteşekkirlik(Elhamdü)
3-Vicdanilik(ErRahim)
4-Sorumluluk(Yewmiddin)
5-Tevhit(İyyakena)
6-Meşru hedef ve Umutvar olmak(Sırat-ıMustakim)
7-Kimseyi taklit etmemek ve kendin olmak, samimi olmak(Gayrilmağdubi) #KABENİNHAYATŞİFRELERİ KİTABIMDAN ALINTIDIR...

8 Ağustos 2016 Pazartesi

HİMMETTEN ZİMMETE - HİZMETTEN ZİLLETE

AŞAĞIDAKİ YAZI EMİNİM BİR ÇOK FETOCUYU RAHATSIZ EDECEK. Hatta BENİ bile FETOCU OLMAKLA SUÇLAYACAKLAR KENDİLERİNİ AKLAMAK İÇİN....
LÜTFEN DİKKATLE OKUYUNUZ....

Yıl 1991 Kasım, Zaman gazetesine abone olmuştum. Ehliyet kursunda tanıştığım üç arkadaş ile samimi sohbetlere gitmiştim. Bir Allahın varlığını inanmama 4 yıl, İslamı kabul etmeme 2 yıl ve Namaz kılmaya başlayalı 1 yıl olmuştu, Allaha iyi bir kul olmak ve İslam inancını anlamak ve yaşamaktı tek gayem. Durmadan okuyor ve sabaha kadar durmuyordum. Çankırıda hala kitapçılık yapan Vefa kitap evine o zamanki parayla asgari ücretin üçte birini her ay vermekteydim neredeyse. Ayrıca benden başka düzenli gideninin olmadığı Çankırı İl Halk Kütüphanesinde 1935’ten kalan sadece sayfalarının basıldığından beri ilk kez benim açtığım açtığımda insanın karnını ağrıtan sayfalara rutubet ve bakterinin yaydığı tuhaf kokulara rağmen. Öğrenmek öğrenmek ve öğrenmekti amacım. Komünist amcam’ın “Oku yeğenim okumayanlar yaşadığını sanan ölülerdir” dediğinden beri devam eden bir öğrenme açlığı idi bu.

Yıl 1992 Mart, Zaman gazetesine abonelik ücretimi ödemeye gittiğimde samimi insanlar sofralarına davet ederlerdi hep. Uzun uzun konuşurduk. Benim İngilizceyi çok iyi ve aksanıyla düzgün konuşmam onları etkiledi. Almancayıda iyi düzeyde bilmemde bana zaten Dersanelerinde öğretmen açığı olmasından dolayı teklif almama yol açtı. Aslında İktisat eğitimi almama rağmen işim hep dil üzerine oldu.  Çankırı Maltepe Dersanesinde muhteşem bir atmosfer vardı. Öğretmenler samimi iyi yürekli ve İslama hizmet aşkıyla doluydu. Benim de öğretmenliğe başlamam ailemi mutlu etti. Tüm arkadaşlarımı evimize davet ettim Ramazanda iftar ettik. Babamla yaşadığım sorunlar yüzünden evden ayrıldım ve hizmet evinde kaldım. Belletmenlerin eviydi orası. Samimi genç çocuklardı Üniversitede okuyan. Bazen İngilizce derslerinede yardım ediyordum.

FİŞLEME

Yıl 1992 Ekim, Dersanede çok iyi grafik programı ve yazım hızlı olduğu için Bilgi İşleme de bakmaktaydım. Çünkü o yıllarda Bilgisayar çok yeniydi hala daktilo vardı Türkiyede. Birgün Serrehber denilen kişi bana bazı raporlar yazacağımızı söyledi. O klavyeden ve bilgisayardan hiç anlamıyordu. 120 Megabyte’lık bir bilgisayar en lüks en iyi bilgisayardı. Professional Writer bugün Word dediğimiz programın o günlerde dedesiydi. Oturduk ve dersanedeki tüm öğrencileri 5 kategoride numarandırdık. 1- Namaz kılmayanlar. 2- Arada Namaz kılan Cumaya gidenler, 3-Namazı düzgün kılanlar cumaya gidenler bir cemaate mensup olmayanlar. 4-Namaz kılan Cumaya giden ve bir cemaate mensup olanlar. 5- Cemaatimizden Şakirt. Bir sürü öğrenciyi bu şekilde fişledikten sonra Ankara Maltepe Dersanesine o zaman Floppy Diskette bu bilgileri teslim ettim. Ben bunun daha sonra TSK ve Emniyete adam sokmak için kullanılan fişleme olduğunu cemaatten 1995’te ayrıldığım zaman anladım. TSK ve Emniyet içinde kimlerin FETÖcü olduğu işte bu fişlemelerde belliydi. Şuna emin olabiliriz ki TSK ve EMNİYET mensuplarından kimlerin FETÖcü olduğunu CIA ve Cumhuriyetçilerin kontrol ettiği Amerikan Federal Emniyeti çok iyi biliyordu.

YURT DIŞI GÖREVİ

BURSA NİLÜFER

Yıl 1993 Haziran, bana Bursa Nilüfer kolejine gitmem söylendi. O koleyde İngilizce Eğitim metodolojisi dersleri alacaktım. Bursa’ya gittim. 4 kişi vardı 2 kişi Amerikadan 4 kişi İngiltere’den. Bunlardan Michalel Cortazzi İzmirden Londraya dedesi göç etmiş bir Levantendi. Bu kişi aynı zamanda İngilizce çıkan Fountain dergisinin editörüydü. Yaklaşık 30 gün süren ve günde 8-10 saat süren teaching Methodology, Teacher Trainning derslerinden son derece faydalandım. Burada aldığımız Yabancı Dil eğitim metodu ve pedagojisini ders verirken kullanacaktım. Benim ingilizcem Turizm’de 4 sene çalışmış olmaktan dolayı da çok iyi idi. Notlarımı İngilizce almaktaydım ve yaklaşık 300 kişi içinde grammeri en iyi olan 50 kişiden biydim. Ben oradan Çankırı’ya geri döneceğimi sanıyordum. Bana arkadaşlar “Geri dönemezsin, sende Yurt dışına gönderilirsin” dediler. Bende şaşırdım, Orta Asya zümre başkanı ile konuştum. “İstersen senide Yurt dışına yollayalım” dedi. Çünkü Öğretmen çalıştırıcı yabancı Hocalar benim dilim ve öğretme tekniklerini uygulamama iyi not vermişler. “Eğitim bitince git ailenle helalleş önemli giysi ve birkaç parça eşyanı al gel dediler” .

FETHULLAH GÜLEN’LE TANIŞMA

Eğitim bittiğinde Çankırı’ya gittim ve Annemle babamla helalleştim. Ailem çok şaşkındı. İstanbul’a verilen adrese gittim. Burası Altunizade de bir yurttu. Bir çok öğretmen arkadaşla oradaydık. Ertesi gün en üst kattaki büyük salona geçtik. Salon büyük bir halıyla kaplıydı. Yere oturduk. Duvarın kenarında tek bir koltuk vardı. Biraz sonra oraya Fethullah Gülen geldi. Önce uzun bir konuşma yaptı. Yazılı soruları aldı. Tek tek soruları cevapladı. Konuşmasının birinde “Hocam Bosnada katliamlar başladı ne düşünüyorsunuz?” sorusuna “Onlar Osmanlıya ihanet etti Allahın gazabını görüyorlar” dedi. Bu ben ilk şok edişiydi Fethullag Gülen’in. Çünkü babaların yaptığı hataları evlatlarına yıkmak bir Hıristiyan itikadıdır diye düşündüm ama bu konu o günkü heyecana boğuldu.
Konuşması islam, hizmet, hicret konularındaydı ve çok duygusaldı. Sonra takkeler geldi. İçlerinden isimleri gidilecek ülkeyi şehri seçiyordu. “Ayhan Öz” dedi durdu. Okuyamadığını anladım ayağa kalktım ve “Cimbit” hocam dedim. Ayaktayken bir kağıt daha çekti “Kazakistan” dedi, bi kağı daha çekti “Atırav” dedi. Hiç duymadığım bi yerdi, oysa Eski Sovyetler Birliği kentlerinin çoğunu biliyordum coğrafyam çok iyi olduğu için. Sonra şehrin adının Atırav olarak değişmiş olan Hazar denizinin kuzeyindeki “Guryev” adlı bir yer olduğunu öğrendim. Heyecanlandım. İçin Allha ve İslama hizmet etme aşkı ile doluydu.

KAZAKİSTAN VE ABD

Kazakistan’da ilk önce o zaman başkent olan Almatı’ya gittik. Şehrin merkezinde kocaman bir Türk Bayrağı ve ABD bayrağı yanyanaydı. Okuyucuların pek bilmediği bir şey söyleyeyim. Türk bayrağındaki AY Yıldız sadece Kazakistanda değil hemen hemen bir çok islam ülkesinde İslamın sembolüdür ve mezarlarda kazılıdır. ABD, emperyal amaçlar için ve Kazakistan’a kapitalist sistemi sokmak için “Ben de Türkiye’nin arkadaşıyım bunu bilin” mesajını verirken okullardaki İngilizce eğitimlerinde Londra ve Britanya’nın öne çok çıkması ile “Bende Türkiye ve ABD’nin arkadaşıyımlı” bir mesaj ülkeye yayılmıştı ve Britanya ve Amerikadan nefret eden kazak halkı yavaş yavaş bizimde sayemizde Batı ve değerleri sevilmeye başlanacaktı. Bu hiç ama hiç hoşuma gitmemişti.

Kazakistan’ı Kazak halkını çok seviyordum. Sokakta başka ırklarda vardı. Taksiye bindiğimde her ırktan insanla karşılaşıyordum. Bulgar, Yunan, Eston, Leton, Ukraynalı, Gürcü, Çeçen, Avar Dargi, Lezgi, Azeri, Koreli, Rus, Kırımlı, Tatar, Başkurt vb. Irkların çiçek bahçesiydi sanki. Çok ama çok mutluydum. Bir yılım böyle geçti.

1994 Ağustos, Evlendim ve eşimle Kazakistan’a döndüm. Son derece mütevazı bir evimiz vardı. Yediğimiz yiyecekler çok çeşitli değildi. Çünkü hemen herşey bulunamıyordu. Gerçekten zorlukların içinde arkadaşlık dostluklar paylaşımlar mükemmeldi. Zaman hızla akıyordu. Her hafta Cuma akşamı toplanıyor istişareler yapıyorduk. Herşey demokratikçe tartışmaya açılıyor ama çok farklı ve güzel fikirler gelmedikçe asla Serrehber ve Şehir İmamı olan okul müdürünün daha önce aldığı karar değişmiyordu. Bir anlamda demokrasi ve cem olma cami olma cemaat olma ilkeleri İtaat et rahat et düsturundan gitmekteydi. Bu ise cemaatte en sevmediğim konuydu. Zaman zaman benim eski komünist ve ateist sorgulamacı yapımdan gelen mizaç dolayısıyla çatıştığımız da oluyor bana dayanamayıp “Ayhan Hocam, Allah seni bize imtihan olarak yollamış” diyerek bazen bana isyan ediyorlar bazen de fikirlerimi haklı yönlerini görüp kabul ediyorlardı. Ancak genelde harika bir ortam vardı. Çünkü samimiydi herkes.

Mart 1995, Fethullah Gülen’den gelen “Orta Asyada Amerikayı ve Kapitalizmi övün” sözü istişarede Cuma akşamı okundu. Benim canım çok sıkılmıştı. Bu söz benimle cemaatin arasını açan en önemli fatva idi. Çünkü Fethullah Hoca ile Amerikan emperyalizmi arasında doğrudan bağ kurmamı sağlayan bu idi. 13 Martta apendisitim patladı. Hastaneye kaldırıldım son anda. Çok kötü durumdaydım ama hastanede 15 gün kalmam benim için çok iyi oldu. Çok düşündüm, “Ayhan sen anti eperyalist birisin. Bu sözden sonra burada kalamazsın” dedim. Ancak Türkiye’ye gitsem ne iş yapacaktım, evim sermayem yoktu. Beni destekleyecek bir ailem yoktu. Eşimin aileside yoksuldu. Elimde olan çok az bir para vardı. Ne olursa olsun dönmeliydim. Asla böyle bir yapıda ABD emperyalizmine hizmet edemezdim. Bana başkent Almatı’ya tayin olduğum söylendi. Artık Zaman gazetesi Almatı muhabiri ve köşe yazarlığı yapacak hemde Devlet Başkanı Nur Sultan Nazarbayevle Yurt Dışı gezilerine katılacak ve bunları gazetede yazacaktım. Müdür bana “Senin İngilizcen çok iyi ve akıcı” bu nedenle merkeze alındın dedi. Bende Müdüre “Ailem dönmemi istiyor, Kazakistanda kalamayacağım” dedim.

Haziran 1995, arkadaşlarım beni uğurlamak için tren istasyonuna geldiler. İlk önce Rusya’ya trenle gidecek oradan ucuz uçağa binecektik. Tren hareket ettiğinde eşimle ilk evimiz yavaş yavaş tren penceresinden arkadaşlarımla beraber kayboldu. Evimiz tren istasyonuna çok yakındı. Sevdiğim dostlarımdan, sevdiğim ülke olan Kazakistandan, aşık olduğum şehir Atırav’dan ve çok sevdiğim öğrencilerimden ayrılıyordum. Sanki kalbim yırtılıyor yüreğim parçalanıyordu. Kendimi daha fazla tutamadım Rusya sınırına kadar üzüntüyle ara ara ağladım. Eşim Gülşen “Ağlama” diye beni teselli ediyordu ama elimde değildi.

28 Şubat

Yıllarca cemaatin ABD’ye hizmet ettiğini bildiğim için cemaatin üst kademesine kızgın ve kırgındım. Cemaatin alt kademesindeki insanların samimi ve iyi yürekli oluşlarından dolayı asla aleylerinde ileri geri konuşmadım. İlk yazdığım kitap Çalınan Hayatlar;Mülteci’de üstü kapalı olarak Cemaatin Kissenger ve Evren Tarafından Türkiye’nin batısında oluşabilecek İslami taleplerin önüne geçmek ve İslami Hareketleri kontrol amaçlı olarak kurulduğunu PKK’nında aynı görevi Doğu’da üstlendirmek için kurulduğunu yazdım. 28 Şubatta Nato içindeki İsrailci ve ABDci subayların darbesine destek olan Gülen’e olan düşmanlığım daha da arttı. Ancak cemaatin alt kademesindekilerin saf olduğunu ve iyi niyetle bu adama inandığını düşündüm.

Gülen-AK Parti İlişkisi

AK parti’nin uzun yıllar Gülenle yürümesinden dolayı asla AK Partiyi desteklemedim, sevmedim, AK Parti’yi de tıpkı FETO gibi ABD’nin ülkenin başına ettiği bir bela olarak gördüm. Bu durum Hakan Fidan’ın göreve gelmesiyle bitti. Hakan Fidan’ın benim gibi düşünen Anti Emperyalist, Anti Syonist, ABD ve Londra karşıtı bir insan olması, MIT içinde temizlik yapmaya başlamasıyla birlikte Cemaat ile Hükümet arasında kıyasıya bir savaş başladığını anladım. Tüm siyasal gelişmeler bunu gösterdi. 2009’da başladuğım Milliyet blogtaki yazılarımda devamlı olarak bu savaşta Fidan’ın ve Hükümetin yanında önce üstü kapalı sonra üstü açık destek verdim. Gezi olaylarında gençlerin kafasına fişekleri sıkın diyen FETOCU amire “Bunun hesabını bir gün vereceksin” dedim ve verdi. Ben bu tarihten sonra artık RTE’ye daha fazla destek yazıları yazdım ki bu yazılar şimdiye kadar 2 milyon 200 bin kez okundu. Benim gibi düşünen bir çok sosyal demokratik islami bakışı olan yada olmayan insanlar yavaş yavaş bu savaşta RTE’nin yanında yer aldı.
(Şu an malesef mecliste Hükümet saflarındaymış gibi görünen milltevekilleri var ve FETO'cu Gözü Yaşlı AHMAK ile RTE'yi bile kandırıp adamlarını RTE'nin adamlarıyla değiştiren sığ stratejisi ve FETOcu danışmanıyla Suriye'deki kanda eli bulunan alçak LONDRA AJANININ atadıkları bunlar).

15 Temmuz 2016

Hükümetin içinde bulunan ve hizmetini Bilderbergçilere yapan bir bakan’ın “Haziran’da Erdoğan’dan kurtulacağız” sözünü toplantıda söylediğini bir dostumdan öğrendim. Şubatta “ Ciamaatin Haziran için büyük karışıklıklar planladığını yazdım”. Alman ARD kanalından bir Muhabirin benimle Köln’de yapacağı 10 Martta ki röportajı   iptal ederek Diyarbkıra gideceğini günler öncesinden söylemesiyle 10 Marttan itibaren (Ayrıca Dünyaca ünlü kemanist Andre Rieu’nun 10 Martta ki konserini iptal etmesi’de bu kuşkumu arttırmıştı) Türkiye’de bombalama eylemlerinin artacağını anladım ve bunu da yazdım. 7 Haziran 2015 öncesinde Diyarbakır’a bizzat giden FETOcular PKK’yı savaşa başlamaya ikna ettiler, buna karşılık HDP’ye barajı geçireceğine dair söz de verdiler.

15 Temmuz akşamı Marmaristeydim. Saat 23:30’da RTE’den haber yok, Genel Kurmay Başkanı Rehin, Ala tutuklanmış deyince kendi kendime “Oğlum Ayhan, onca yazdığın ciamaat ve PKK hakkındaki deşifre yazılar dolayısıyla asla darbecilerin elinden kurtulamazsın. Mutlaka senide öldürürler. Şanslıysan işkence görmeden öldürürler” dedim. Yapacak bir şey yoktu.. Sokağa çıkma yasağı başalayacaktı az sonra. Bende bu yasağı delmek ve sosyal medyadaki dostlarıma da aynısını teşvik etmek için sokak bomboşken resmimi çekip Facebook’a koydum. Beni beklediğini düşündüğüm sonu beklemeye başladım. Sonra Ankara’da yaşayan çok sevdiğim dostumdan telefon geldi. “Hocam şu an RTE televizyonda konuşuyor, vatandaşları sokağa çağırdı” dedi. Kendimi tutamamış sevinçten ağlıyordum. O deli Tayyip sadece Ülkemizin değil tüm ezilen ulusların umudu ölmemişti kendimi toparlayınca “Hamd olsun, sabaha armut gibi toplayacak devlet hepsini, pazartesi inşallah tek bir darbeci fetocu kalmayacak” dedim. Hamd olsun öyle oldu…

Şimdi Türkiye'nin sözde dostları aslında düşmanlarının ellerinde başka silahlar var. Mesela, H.A.A.R.P deprem silahı en çok endişelendiğim silahları. Marmara denizinde NATO denizaltılarına, Gemilerine çok ama çok dikkat edilmeli. Çünkü depremi İstanbul’dan çıkartıp kargaşa yaratarak saldırabileceklerdir. İnşallah başaramazlar. Allah fırsat vermesin emperyalislere ve onların maşası FETOCULARA VE PKKLILARA...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.