www.islamastrolojisi.com "Adalet denge ve huzurun temelidir"

FATİHA EYLEM MANİFESTOSU www.islamastrolojisi.com
1-Etiklik (Eunsü)
2-Müteşekkirlik(Elhamdü)
3-Vicdanilik(ErRahim)
4-Sorumluluk(Yewmiddin)
5-Tevhit(İyyakena)
6-Meşru hedef ve Umutvar olmak(Sırat-ıMustakim)
7-Kimseyi taklit etmemek ve kendin olmak, samimi olmak(Gayrilmağdubi) #KABENİNHAYATŞİFRELERİ KİTABIMDAN ALINTIDIR...

15 Mayıs 2015 Cuma

Zenci Musa “ Bir Osmanlı İstihbaratçısının unutulmaz hayat öyküsü”

Molla Muhammed sınıf’ta gençlere bir soru sordu;

“Söyleyin bakalım çocuklar, Fatiha neden Alak Suresinin yerine en başa konmuştur?”

Söz isteyen Ahmed’e söz hakkı verir Molla Muhammed, “Onsuz namaz olmadığı için” der Ahmed.

“Güzel cevap ama değil” der.

Söz alan başka bir talebe Mahmud “Hocam Fatiha açılış demek ve Kuran’ı o açar” der
“Çok yaklaştın ama tamamlanması gerek” der Molla.

Musa el kaldırır ve söz ister. Molla siyah Afrika kökenli lakabı “Zenci” olan Musa’ya söz hakkı verir.
“Hocam Fatiha’da yedi kulluk ilkesi bulunmaktadır, her bir ayet bir ilkeyi içine barındırır ve Müslüman bu yedi ilkeyi hayatına geçirmek zorundadır” der.

“Aferin Musa, tamamla cümleni, nedir bu ilkeler?”

“Hocam ilk ayet Ahlaka, ikincisi Tevazuyla Hamd etmeye, üçüncüsü karşılıksız iyilik yapmaya Anne gibi Müslüman olmaya, dördüncüsü takvaya, beşincisi tevhide, altıncısı Kuran ilkeleriyle Sırattan yürümeye, yedincisi ise asla yaşamda yada itikatta öncekilerin düştüğü hataya düşmemeye işarettir” der.

“Maşallah Musa, Allah ilmini bilgini ve amelini arttırsın” der.

Musa hocasından aldığı kitapları evde de okuyor ve olabildiğince kendini geliştirmeye çalışıyordu. Osmanlı haritasına bakıp bakıp iç geçiriyor son iki yüz yıldır İngilizlerin dünya üzerindeki yaptığı zulümleri sömürgeleştirmeleri ret ediyordu. Bilinci okumayla biliyordu, bilgisi onu kitap yüklü merkep yapmıyordu. Musa okuldaki başarısının yanı sıra dışarıda da öğrendiklerini uyguluyordu. Onun en büyük hayali Osmanlı Ordusunda asker olmak ve Osmanlı Bayrağının yere düşmesini engellemek vardı.

İtalya’da İtalyan sosyalistler Fransız, İngiliz ve Alman sosyalistleri kadar güçlü değillerdi. Mart 1911'de ikinci kez iş başına gelen Giolitti Hükümeti, Trablusgarp işini bir sonuca bağlamayı parti programının 3. maddesine almıştı. Bu hükümet parti programına aldığı Libya’nın işgali için start vermişti. İşgal Eylül 1911’de başladı.

Musa Trablusgarb’da savaş çıkınca derhal askere yazılmış ve Libya’da İtalyanlara karşı savaşa başlamıştı. Boyu çok uzundu yaklaşık 1.95 cm ve 100 kg ağırlığında iri cüsseli bir müslümandı, görenler ondan etkilenmekteydi. Bunlardan biride Mustafa Kemal’di. Musa verilen görevleri büyük bir aşkla yerine getiriyordu. Onun Afrikalı bir zenci olması Arapçayı da çok iyi bilmesi ordu koordinasyonda çok işe yaramaktaydı. Verilen emirlerin uygulanması zor olmuyordu.

İtalyan’ların ezici bir üstünlüğü vardı, 22 savaş gemisi, 252.000 askeri, 40 savaş topu varken Türk ve Libya kuvvetlerinin toplam (8.000 Osmanlı askeri) 28.000 askeri vardı hiçbir hava gücü yoktu. Savaş daha bitmeden Osmanlı askerleri Balkan savaşının yüzünden Balkanlardaki güçlere destek amacıyla çağrılmıştı. Zenci Musa’da bu sefer Balkanlardaki savaşı durdurmak için Osmanlı ordusu içinde önce İstanbul’a sonra cepheye gittiler. Osmanlı haritası yangın yeri gibiydi, bir tarafta İtalyanlar Libya’da işgal ederken, diğer yanda tüm Balkan devletleri şimdi Osmanlı’ya karşı birleşmişti. Bulgarlar Edirne’yi bile almışlardı ve Türklerin Avrupa toprakları küçücük kalmıştı.

Musa Allah’a yıllar önce bir söz vermişti. Abdest alırken o söz aklına geldi, bir sabah namazından sonra etmişti duasını ve şöyle demişti “Rabbim, Ey Alemlerin Rabbı, Senden en büyük dileğim kanımın son damlasına kadar Dar’ül İslam’a (Osmanlıya) uzanacak elleri kırmak için bana imkan vermen,  bu can bu bedenden ayrılana kadar sonuna kadar İslamın en büyük Düşmanı olan başta Britanya’ya olmak üzere mücadele etme azmi ve başarısı ver, bu ellerimi senden evler, saraylar, cariyeler elde etmek için değil, sana ve senin yolladığın son Kitaba hizmet etmek için kaldırıyorum, duamı kabul buyur ey Rabbım” der.

Komutan Eşref Bey namaz’da imam olur ve namaza başlarlar. Eşref Bey namazda duları okurken Musa dalmıştır ve aklı Hendek savaşına ve Müslümanların ne zorlu bir savaştan çıktıklarını düşünür. Koskoca Allah Rasulü bile Hendek savaşında ne çileler çekmişti dostlarıyla beraber. “Şimdi bizim burada yaşadıklarımız onların yaşadıkları kadar zor, dayanmak ve direnmek zorundayız” diye düşünürken Namazın bitip Eşref bey’in duasında da aynı konunun geçmesine şaşırır. Aslında komutanı Eşref beyle telepati kurmuşlar gibidir. İkisi de aynı şekilde düşünen aynı hisseden ve kalpleri İslam için çarpan bu yiğitler namaz da aynı Hendek’i düşünmüştü.

2. Balkan Balkan savaşı’da bitmişti. Musa aslında Jön Türklerin Türkçü bakış açılarına içerliyordu, içten içe onlara kırgındı ancak zaman birbirine kırgın olacak zaman değildi, zaman Osmanlı devletinin ayakta kalması ve dünyada işgal edilmemiş tek İslam toprağının ayaklar altına alınmaması ve İngiliz çizmelerine çiğnetilmemeleri zamanıydı.

Balkan savaşı bitmiş ve sadece iki yıl savaşmadan İstanbul’da kalmıştı Zenci Musa, ekmeğini hamallık yaparak kazanmakta ve kazandıklarının çoğunu da İstanbul’da erkeklerini kaybeden dullara, babalarını kaybeden yetimlere harcamaktaydı. Kendine ve geleceğine ait hiçbir tasarrufta bulunmuyordu, aslında o kendi için yaşamıyordu bile, girdiği savaşlar birini sevmesine aşık olmasına fırsat bile vermemişti. Bir davası vardı ve bu dava yarım kalmamalıydı.

Saraybosna’da Avusturya Prensinin bir Sırp tarafından vurulması yüzünden Dünya savaşı çıkmıştı. Osmanlı Almanların yanında savaşmak zorunda kalmıştı. Zira Osmanlı’nın yüzüne İngiliz, Fransız ve Rus kapıları kapalıydı.

Almanya çeşitli vaadlerle Osmanlının savaşa girmesini sağladı ve kendisine Güney doğu Avruapa’da bir cephe açmıştı.
Musa’ya Hem asker hem istihbaratçı olan Eşref Bey haber yollamıştı. Yeniden Orduya katılacak ve Eşref Beyle beraber savaşacaktı. Yemen ciddi ikmal sorunları yaşamaktaydı. Süveyş üzerinden Yemene gitmek imkânsızdı zira denizler İngiliz kontrolündeydi. Karadan Yemen’e Osmanlı yardımlarını götürmek oldukça zordu çünkü İngilizler Yemen ve Osmanlı arasında yerli Bedevi savaşçılardan askerler oluşturmuş ve Osmanlıyla bu askerler de savaş halindeydi.
Hint Tugay komutanlar İngiliz Cox, Aden Tugay komutanı Shaw  ve Thomson bölgede kuş uçurtmuyordu.

Yemende görev yapan ve komutasını Ahmed Tevfik Paşanın üstlendiği 7. Kolordu ve ona destek olmaya çalışan Ali Sait Paşa dünyanın en zeki stratejistlerinin olduğu İngiliz Ordusuna karşı mücadele veriyordu. Teşkilatı mahsusa Eşref bey’e çok ama çok zor bir görev verdi, görev karadan Osmanlı altınlarını 7. Kolorduya ulaştırarak 7. Kol ordunun dağılmasını engellemek.

Eşref Bey yanına sadakatinden asla şüphe duymadığı dava arkadaşını da alacaktı. Yola koyuldular. Eşref Bey Musa’ya ve adamlarına geçiş stratejisini anlattı.

“Arkadaşlar, işimiz oldukça zor, 7. Kolordu zor durumda, Devletimizin yardımlarını oraya mutlaka ulaştırmak zorundayız. Sizlerle şimdiye kadar Balkanlarda, Afrika’da, İrlanda’da, Orta Doğu’da bir çok görevler yaptık. Ancak hiç birisi bu kadar zor değildi. Zira İngilizler Arapları bize karşı kışkırtmayı başardı ve yerli cahil Arapları yalan bir hadisle ( “Yönetim Kureyştedir”. Buhari Hadisi) kandırıp Osmanlı devletine karşı ayaklandırdı. Binlerce insanımızın kanı kardeş kanı İngilizlerin yüzünden döküldü ve şimdi kendi kardeşlerimiz bize düşman. Allaha hamd olsun ki bu davada bizim yanımıza da olanlarda çok. Şimdi İngiliz yanlısı çöl bedevilerini aşmamız oldukça zor ama imkansız değil. Bana bir şey olursa görevi devralacak kişi Musa’dır ve altınları o Yemene götürecektir” Musa hem Afrikalı hem de Arapçası anadil olduğu için Altınları ulaştırması bize göre daha kolay olacaktır. Allah yardımcımız olsun” der.

Hicaz Demir yolu ile İngiliz kontrolünün olduğu yere kadar gelirler, buradan sonra kervanlara katılarak yola koyulurlar. Mekke şeyhi Emir Hüseyin’in kontrol bölgesine geçiş yapar yapmaz hain bir bedevi durumu Emir Hüseyin’e haber verir. Eşref Bey ve adamları kendilerine kurulan tuzakları atlatmayı başarırlar. Çölde ilerlemek oldukça zordur, zira her yer İngiliz yanlısı Bedevilerle doludur. Musa Ümmetin içinde bulunduğu duruma çok üzgün ve düşünceler içindedir  “beraber aynı kıbleye döndüğü insanlar İngilizlerle beraber hareket etmekte ve siyaset diyanetin önünü kesmiş ve büyük bir hıyanetin başlangıcını oluşturmuştu. Suudi Araplar çöl bedevileri İngilizlerin peşine takılmıştı ve yeni kurulan Vahhabi mezhebi Osmanlının en büyük düşmanıydı. Bunların içleri Osmanlı askerlerine karşı kinle doluydu, Osmanlıyı ve askerlerini Müşrik görürken İngilizleri ise dost görmeleri ne acıydı” diye dündü Musa.

Gece kamp yaptıkları yere ani bir saldırı düzenler Bedeviler, oldukça kalabalıktırlar, Eşref Bey ellerinde bulunan kıt mermiyi idareli harcamak zorunadır. Hemen bir plan yapar.

“Musa, yanına Ömer ve Selim’i al hemen buradan gidin, biz burada kalıp sizin arkanızdan gelmelerini engelleyeceğiz. O altınların 7. Kolorduya ulaşması lazım”

“Emredersiniz Komutanım” der Musa ve hemen gecenin karanlığında kara pelerini ve siyah yüzüyle kolayca kaybolur yanına aldığı arkadaşlarıyla”. Altınlar en sonunda Tevfik Paşaya ulaşır.

“Allah razı olsun oğlum senden, bizi ne zor bir durumdan kurtardığınızı bilemezsiniz. 100 asker firar etti, ordu içinde ciddi disiplinsizlik ve sıkıntılar baş göstermişti bu altınlar bizi ayahta tutacak inşallah” dedi. Zenci Musa çölü tek başına geçti ve İstanbul’a geldi. Eşref Bey İngilizlerce Malta’ya zindana götürülmüştü. İngilizler onu epeydir ele getirmeye çalışmaktaydı zira Eşref Bey İrlanda’da ayrılıkçılarla görüşmekteydi ve Bağımsız İrlanda’nın İngilizlerin sömürgesi olmaktan çıkmasına destek sağlamak amacıyla İrlandalılara para ve silah eğitimi devrilmesine destek olmaktaydı bunu bilen (İngiliz Krallığı) Büyük Britanya o ve onun gibi etkin birkaç kişinin peşine düşmüştü. Bosna’da yılar sonra Aliya İzzetbegoviç’i yetiştiren Aslan Bey’de Balkanlarda ki faaliyetlerinden dolayı listedeydi.

Musa Eşref Bey’in yakalanmasına üzülmüştü. İngilizler şimdi daha büyük bir orduyla Rus İmparatoruna Komünistlere karşı mücadele de kullanabileceği yardımı ulaştırmak için Geliboluya asker yığmıştı. Yüzbinlerce insan aynı anda büyük bir mezbahaneye dönen bir cephe savaşına girişmişti. Musa Çanakkale’de de elinden geldiğince çabaladı kritik haber alma ve ulaklık işlerinde o her zaman en önde ve cesur neferdi. Ordu içinde onu tanımayan yoktu zira 300 bin altını İngilizlerin elinden kurtarıp Yemen’e ulaştırması dilden dile anlatılmıştı o ise büyük bir mütevazılıkla aslında ypması gereken bir görevi yapmanın mutluluğu ile mutmaindi. Daha yapacak çok işi vardı.

Savaş bitmişti, Osmanlı Ordusu yenilmiş ve Musa Karaköy’de sepetiyle hamallık yapmaya geri döner. Diğer yndan da Anadolu’ya silah kaçırılması işinde görev alır ve Mustafa Kemal’in padişah desteği ile başlattığı mücadelesine danışıklı dövüşe destek verir. O hamallık yaparken arabasıyla Karaköy’den geçen İngiliz İşgal komutanı Harrington hemen Musa’yı fark eder.

“Şu uzun boylu Siyah adam? Kim o?” diye sorar yardımcısına
“Efendim o meşhur Zenci Musa, bizden altınları kaçıran adam”
“Arabayı geri sürün, konuşmam lazım”
“Emredersiniz efendim” der şoför
Harrington çuvalları tek eliyle alıp alıp atan bu iri adamın yanına gelir.
“Şu meşhur Zenci Musa sen misin?”
“Evet, ne istiyorsun?”
“Ben Komutan Harrington, sana bir teklifim var?”
“İlgilenmiyorum”
“Önce bir dinle, Bak Musa sen burada hamallık yapacak adam değilsin, değerli bir adamsın, gel bizimle çalış, majestelerine ve Britanya Krallığına hizmet et, bak artık Osmanlı Devleti diye bir devlet yok artık” der.
“Her teklifi herkese yapamazsınız. Bu teklifi ben aşağılama olarak kabul ediyorum”
“Hıh” der Harrington aşağılayan bir tarzda, ancak Musa’nın bir çift daha lafı vardır.

Harrington! Daha bu iş burada bitmedi, yeni başlıyor” der. 

Harrington canı sıkkın dönüp gider.

Musa Osmanlının zor durumda olması ve Yunanlıların İzmir işgali ve Müslümanlara yapılan tecavüz ve katliamlardan dolayı çok üzülür ve hastalanır. Ölüme iyice yaklaştığını anlayınca itikafa çekilmeye karar verir ve Özbekler Tekkesinde hayata göz yumar.

Evet Musa’nın öyküsü böyle, bir ona bakalım bir kendimize, ve lütfen şu konuları göz önünde bulunduralım.

Türklük bir ırkın adı değildir, Türklük Haçlılara karşı İslam bayrağını yere düşürmemenin adıdır. Türklük İllimünati ve onun Krallığı Britanya’ya karşı her zaman dikkatli olmayı ve onların yeni sömürge anlayışlarına karşı mücadele etmekten kaçmamaktır

Unutmamak lazım ki bu savaş “St George Haçı ile İslam’ın Hilali arasında hala sürmektedir.” Bu savaşın kazananı olmak istiyorsak şayet İnancımızı ilkelerle yaşayıp bu çağa taşımak zorundayız. Öykünün içinde geçen ve Osmanlıyı yıkan Buhari’nin yalan hadisini lütfen aklımızdan çıkartmayalım. Paralel din anlayışı işte böyledir. Bir indirilen birde uydurulan din olduğunu görelim artık…

Yazar Notu: Yazıyı kopyalayamaz ya da kolajlayamazsınız. Paylaşım için linki kullanınız lütfen...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.